“Beyaz Melekler” diye nitelendirilen hemşireliğin günümüzde ilgi duyulan meslekler arasında yer alması bir hemşire olarak beni son derece memnun ediyor. Bazı üniversitelerde Hemşirelik Fakültesi kurulması, sağlık eğitimi verilen özel kolejlerde hemşireliğe olan ilginin her geçen gün artması, hemşirelik mesleğinin gelecekte en çok tercih edilen meslek grupları içinde yer alacağını gösteriyor.
Farsça kökenli bir kelime olan “Hemşire” kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Doktor tarafından acil durumlar dışında yazılı olarak verilen tedavileri uygulamak, hastanın bakımını düzenlemek, denetlemek ve değerlendirmekle görevli ve yetkili sağlık çalışanı,” şeklinde tanımlanırken, aynı zamanda eskiden “kız kardeş, bacı” da deniyordu. Kendisine kız kardeş gözüyle bakılan insan hem güvenilen, hem de korunan insandır; toplumumuzda değişen kültür ve anlayış ne yazık ki bu mesleği yürütenleri ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki olarak yıpratmış ve sorunlarının perdelenerek her geçen gün artan sorun yumağı içinde mücadeleyle baş başa bırakmıştır. Buna rağmen tercih edilen meslek grubu içinde yer alması halkımızın sağlığı açısından önemsenmelidir. Bu mesleği icra edenler kendilerinden çok halkını öncelemektedir.
Birkaç gün önce henüz son sınıf öğrencisi olduğunu öğrendiğim bir hemşire adayıyla konuşurken çiftçi çocuğu olduğunu ve kısa zamanda bir meslek sahibi olup ailesinin ekonomisine katkıda bulunmak için bu mesleği tercih ettiğini söyledi. Onun umutlarını kırmak istemedim ama öncelikle yüreğinde insan sevgisi bulunmayan ve canlılara karşı merhamet duygusu olmayan insanın bu mesleği icra edemeyeceğini ifade ettim. Bizler, bu nedenle beyaz meleklerdik! Fakat genç kızımıza da ister istemez hak verdim; çünkü günümüzün ekonomik ve sosyal koşullarını dikkate aldığımız zaman ailelerin ve gençlerin bu düşüncede olmalarına hak vermemek mümkün değil. Lakin mezun olunca iş bitmiyor; bilindiği gibi memuriyet sınavı olan KPSS’ye girip başarılı olmanız şart. Kazanamazsanız özel sağlık kuruluşlarında iş aramanız gerekiyor; genel olarak “tecrübe” şartını öne sürüyorlar. Tecrübeli değilseniz asgari ücretin bile altında bir ücretle gece gündüz yoğun bir şekilde; verdiği ücretin 3 katı iş beklentisi içinde ve 5 dakika bile dinlendirmeyen özel sağlık kuruluşlarının “çağdaş kölesi” olmanız kaçınılmaz olur. Bir şey daha var ki onun da önemli olduğunu düşünüyorum. Zira hemşirelerin moral ve motivasyonunu düşüren, iş verimini olumsuz etkileyen, psikolojik olarak da yıpratan bir durumdur; atamayla ilgili olan bu durum kamu çalışanları arasında çalışma barışını da bozmaktadır. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre kamu da birden farklı istihdam şekilleri var; 4-A, 4-B, Sözleşmeli Hemşire, Çakılı Kadro Hemşire, Aile Hekimliğinde Sözleşmeli Hemşire, Vekil Hemşire… Mesleğe yeni başlayanlar bu istihdam şekillerinin ne anlama geldiğini bilmezler; araştırmazlar, haklarını öğrenmek için kanunları, yönetmelikleri, genelgeleri okumazlar; ne zaman bir haksızlığa uğradıklarını düşünseler, özlük haklarında gerileme, haksız ve hukuksuz idari uygulamalar, işte, son zamanların gündeminden düşmeyen Ek Ödeme Yönetmeliği vb. konular da mağdur olduklarını düşünceler o zaman araştırmaya başlarlar, yanlışı da burada yapıyorlar! İster devlet memuru olarak atanın ister özel sağlık kuruluşlarında çalışın fark etmez, kanunlar, genelgeler ve yönetmelikler hepiniz için eşit uygulanır. Bu nedenle bunları bilmek zorundasınız.
Sağlık çalışanları arasında hemşirelerin özel bir yeri vardır. Sadece normal günlerde değil, aynı zamanda olağanüstü durumlarda; savaş, deprem, sel, yangın vb. durumlarda da halkının yanında yer alan hemşireler, merhamet, sevgi ve hoşgörü gibi insani duygularını Covıd-19 küresel hastalık döneminde göstermişlerdir. Özellikle pandemi döneminde eksik personelle daha fazla emek ve zaman harcayan hemşirelerin OECD ülkeleri arasında kişi başına düşen hemşire sayısı gündeme gelmiştir: Mart 2022 yılı itibariyle Sağlık Bakanlığının hemşire sayısı 154.680’dir. Türkiye nüfusu 2022 yılında 84.680.273 olup 41.915.985 erkek ve 41.698.377 kadından oluşmaktadır. Yüzde olarak ise nüfusun %50,1'ini erkekler, %49,9'unu ise kadınlar oluşturmaktadır. Nüfus sayısı ve hemşire sayısı birlikte değerlendirildiğinde; Türkiye, bu sayıyla OECD ülkelerinin 1000 kişi başına düşen hemşire sayısı ortalamasının yaklaşık %70 altında kalıyor. Buna göre 1000 kişi başına düşen hemşire sayısı yaklaşık 2 olarak hesaplanıyor. Bu da gösteriyor ki eksik personelle hizmet vermeye çalışan hemşireler, diğer meslek gruplarından daha fazla emek ve zaman harcayarak daha fazla yıpranıyor. Buna rağmen özlük hakları tam olarak iyileştirilememiş, kurum içinde liyakatsiz yöneticilerin baskılarına maruz kalarak, hasta ve hasta yakınlarının şiddetine, hatta ölüme varan sonuçlarla karşı karşıya kalarak görevlerini eksiksiz yerine getirme gayreti içinde olmuşlardır.
Devleti yönetenlerin, hemşirelerin sorunlarını görmelerini, onları anlamalarını ve bir an önce ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki sorunlarının çözülerek geleceğin en önemli ve gözde mesleklerinden biri olan hemşireliğin hak ettiği saygınlığa ve kazanımlara kavuşturulması gerekiyor.